SULTAN I.ABDÜLHAMİD HAN
20 Mart 1725 tarihinde doğan Sultan I.Abdülhamid, Sultan III. Ahmed ’in en küçük oğludur. Annesi Râbi’a Şermî Sultan'dır. Osmanlı Rusya Savaşı sürerken bütün cephelerde Osmanlı kuvvetleri büyük sıkıntılarla karşı karşıya iken bu ortamda ağabeyi Sultan III. Mustafa’nın savaşın kötü gitmesinden dolayı kederinden vefat etmesi üzerine, 49 yaşında 21 Ocak 1774’de Osmanlı tahtına oturdu. Tahta geçtikten altı ay sonra Küçük Kaynarca Muahedesi’ni imzalayarak beş yıldır devam eden savaşa nihayet verdi.
Yaratılışı itibariyle saf, nazik, kibar, halka karşı merhametli, hatta kerametleri halk arasında yayılacak kadar dindar, beş vakit namazlarını mümkün oldukça Camilerde cemaat ile kılan ve devlet işleriyle yakından ilgilenen Sultan I.Abdülhamid siyasetten ziyade ıslahat hareketlerinde muvaffak olmuş bir hükümdardır. Hayatı boyunca iş bilen sadrazamları ve devlet adamlarını iş başına getirmeye çalışarak, devlet için lazım gelen askeri alandaki ıslahatı yapmaya gayret etmiştir. Nitekim tersane ve topçu ocaklarının ıslahı, Kara Mühendishanesi’nin açılması, Müteferrika matbaasının yeniden ihyası, küçük sanayinin teşviki, yerli malı kullanılmasının bütün ülkede mecbur tutulması, hep onun zamanının işleridir. Sadrazam Koca Yusuf Paşa’nın 1788’de Avusturya İmparatoru II. Joseph’in komutasındaki Alman Ordusunu Şebeş meydan savaşında mağlup etmesi üzerine ulemanın ittifakıyla, 21 Eylül 1888’de kendisine resmen Gazi unvanı verilmiştir.
Osmanlı Hanedanı yeryüzünde aralıksız en uzun saltanat süren hükümdar sülâlesi unvanına sahiptir. Bu hanedana ait olup ancak aileye has, Harem’den Aşk Mektupları diye bilinen ve aslında senelerce Topkapı Sarayı’nın Harem Hazinesinde muhafaza edilirken Cumhuriyetten sonra ortaya çıkarılan çok özel mektuplar mevcuttur.
Padişahların hanımlarına veya tam tersi kadın efendilerin, ikballerin ve sultanların yazdığı bu sevgi yüklü mektuplarının belki de en ilginç örneği aşağıda okuyacağınız Sultan I.Abdülhamid’in hanımı Ruhşâh’a yazdığı mektuplarından bir tanesidir.
Bir zamanlar Topkapı Sarayı’nın gizli arşivinde saklı tutulan içinde en çok aşk ve muhabbet ifadeleri kullanılan söz konusu mahrem mektuplar gösteriyor ki, yumuşak ruhlu bir insan olan Sultan I. Abdülhamid böyle büyük, derin bir muhabbetle bağlıymış hanımına.
Osmanlıların yirmi yedinci Padişahı olan Sultan I.Abdülhamid’in, hanımı Ruhşah’a karşı duyduğu aşkının hissiyatını anlatan bu mektupta bakınız şu ifadeler yer alıyor:
Ruhşâh'ıma Hamid'in sana kurban olsun.
Cenâb-ı Hallâkı âlem cemii mahlûkâtın hâlıkıdır.
Bir kusur ile azâb eylemez.
Efendim sana bende olmuş bir kulunum. İster beni darb eyle ister öldür. Sana teslimim. Bu gece gel, niyâzımdır. Billâhi sebebi illetim ve benim mevtim olursun.
Ayağının altına yüzüm gözüm sürerek recâ ederim.
Kendimi zabt edemiyorum billâhil aziym.
Ruhşah'ıma Hamid'in sana kurban olsun.
Bütün mahlûkatı ve âlemi yaratan Allah, bir kusur ile insanı azap eylemez. Efendim sana bağlanmış bir köleyim. İster döv, istersen öldür. Bu gece gel, niyazımdır; aksi halde vallahi hastalanmama belki de ölümüme sebep olursun. Ayağın altına yüzümü, gözümü sürerek rica ediyorum. Allah için kendimi durduramıyorum.
Sultanın hanımı Ruhşâh için yalvarması, dayağı, ayaklarına kapanmayı göze alması, onun duyduğu aşkın büyüklüğünü gösterdiği gibi, aslında böyle bir aşk mektubu yazan bir hükümdarın ne kadar ince ruhlu, duygulu bir insan olduğunu da anlatıyor bizlere. Her halükarda karı koca arasında yaşanan muhabbet mektuplarını, hep olumsuz anlamda değerlendirmek veya bunlar arasından suiistimal yapılabilecek birini seçip hepsine teşmil etmek herhalde doğru olmasa gerek.
Bu hususta Prof. Dr. Ahmet Akgündüz Sorularla Osmanlı adlı eserinde:
“Maalesef bazı kaynaklarda, Padişahların hanımlarına olan sevgi ifadeleri çok görülerek mesela Abdülhamid Hân’ın aşk meftunu ve kadınların kölesi birisi olduğu söylenmeye çalışılıyor. Dünya nüfusunun beşte birine hükmeden bir Padişah’ın kadın efendisine "Sultânım, kulun ve kurbanın olayım" demesi, Kur’ân ve Sünnetten alınan ders gereği, kadına ve onun haklarına saygı ifadesi midir? Yoksa devlet işlerini terk edip de kadınlara kul ve köle olma alâmeti midir?” yorumunda bulunur.
Mektuplarında hanımının adına ölmeyi göze aldığını ifade eden bu duygusal padişah, hakikatte ruhunu, vatanı ve halkı uğruna teslim etmiştir. Nitekim 1789 tarihinde Ukrayna’da önce Hotin ardından Özi kalelerinin düşmesi sonucu Rusların bu bölgedeki onbinlerce Müslüman ahaliyi çocuk kadın demeden katlettiklerini yazan raporları okurken, dayanamıyor derhal fenalaşıyor, etrafındakilerin çekilmesini istiyor ve çok geçmeden gelen bu ani felç sebebiyle 7 Nisan 1789’da bu hayata veda etmiştir. Padişahın ölüm şekli asıl karakterini açıklar. Ne kadar namuslu, mes’uliyet duygusu ve fikri taşıyan yüksek vatanperver bir insan olduğunu gösterir. Cenazesi, Eminönü-Sirkeci arasında, Yeni Camii’nin hemen arkasında bulunan Bahçekapı’daki türbesine defin edildi.
Ünal KARINCALI
0 yorum:
Yorum Gönder